67 entry daha
  • dramatize edilmeye aşırı müsait olması ile can sıkan... çok acayip aynı kafada olduğum orhan pamuk, pambuğum benim, boşa mı sevdik seni bee, ben kalp kalp orhan dediğim güzel abimiz, yeni hayat'da, bu konu nezlinde genel anlamda buna benzer meselelerin tümüne, hepsine, topuna olan bakış açımı şöyle dile getirir.

    --- spoiler ---

    çok okudum, yalnız bütün hayatımı değiştiren kitabı değil başka kitapları da. okurken ama, kırık hayatıma derin bir anlam vermeye, bir teselli aramaya, hatta hüznün güzel ve saygıdeğer yanını aramaya kalkışmadım hiç. çehov’a, o yetenekli, veremli ve alçakgönüllü rus’a sevgi ve hayranlıktan başka ne duyabilir insan. ama boşa gitmiş kırık ve kederli hayatlarını çehovcu denen bir duyarlılıkla estetikleştiren, hayatlarının sefaletinden böbürlene böbürlene bir güzellik, bir yücelik duygusu alan okurlar için üzülür, bu okurların teselli ihtiyacını karşılamayı bir kariyere dönüştüren işbilir yazarlardan da nefret ederim. bu yüzden pek çok çağdaş romanı ve hikayeyi bitirmeden yarıda bıraktım. ah, atıyla konuşarak yalnızlıktan kurtulmaya çalışan kederli adam. vah, sevgisini durup durup suladığı saksıdaki çiçeklere veren içi geçmiş beyzade. vay, eski eşyalar arasında hiçbir zaman gelmeyecek, ne bileyim bir mektubu, eski bir sevgiliyi ya da anlayışsız kızını bekleyen hassas adam. bize durmadan yaralarını ve acılarını teşhir eden bu kahramanları çehov’dan kabalaştırarak araklayıp başka coğrafyalar ve iklimlerde bize sunan yazarlar da aslında ağız birliğiyle şunu demek isterler: bakın, bize, acılarımıza ve yaralarımıza bakın; biz ne kadar hassas, ne kadar ince, ne kadar da özeliz! acılar bizi sizlerden çok daha ince ve duyarlı kıldı. siz de bizim gibi olmak, sefaletinizi bir zafere, hatta bir üstünlük duygusuna çevirmek istiyorsunuz değil mi? öyleyse inanın bize, bizim acılarımızın hayatın sıradan hazlarından daha zevkli olduğuna inanın yeter.
    --- spoiler ---

    "böyle mi sokulur be" diyerek çaça dansı yapmışlığım vardır ilk okumada. tango da olabilir. sonra çok düşündüm ben bunu, bu alıntıyı, neden buradaki gibi bir eleştirmen kafasında olduğumu, neden orhan pamuk'un bu satırlarında çok şey gördüğümü ve onunla benzer düşüncelerde olduğumu, neden bunları çoğu zaman sakladığımı..orhan pamuk'u, fazla gaddar buldum başlarda bu alıntı için. kendisinde ziyadesiyle mevcut olan kırılganlığı ile .çelişkili buldum hatta bu sert eleştiriyi ama, sonradan anladım bu sebebi. neyi anladığıumı size de anlatayım.

    orhan pamuk ve ben; şimdilerde artık tüm dünyada insanı çıldırtacak düzeye erişmiş bu genel samimiyetsizlik hali olsun, gösterişten ibaret olan ucuz tumblr şairlerinin çıkarcı aşk hikayeleri olsun, özlediklerini söyledikleri kişiler için bile; olmayan beyinlerini, atmayı çoktan durdurmuş kalplerini zorlayıp; hiç değilse yalan söyledikleri, özlemlerinin aslında sahte olduğu, trübünlerden özlemiş gibi görünmek ve bununla insanları etkilemek istedikleri için yürekten değil bilekten yazdıkları uyduruk cümleler anlaşılmasın diye, ileride okuduğunda etkileneceği, diğer okuyanları etkileyeceği, içinden geçen gerçekleri anlattığı, buna karşın, "başkaları ne der", "genel kanının dışında kalır mıyım" gibi özgüvensizlik belirten endişeleri yüzünden iki içten cümle bile kuramayanların "özlemsiz özlemleri" olsun, bol ajıtasyonlu, bir argüman bile içermeyen kısa paragraflar, gereksiz ilgi çabası sezilen "kurumsal sözlük duygusallık formatı"na uyacak anlatımlar olsun, panik ya da acil durumlarda, hala, kuralların dışına çıkmamaya özen gösterme ve bunu herkese vurgulama samimiyetsizliği olsun, mesela ne bileyim... ---elim ayağım titriyor arkadaşlar aldığım laptop'un 3 vidası eksikti. çıktım mağazalarına gittim beni dövdüler n'olur yardım edin--- dediği başlığında derdini anlatıp, yazının sonunda, olur ki birilerinin tepkisini çekerim ve toplu halde beni aşağı çekerler korkusu ile, sadece kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti, balkanlar ve şansal büyüka'dan özür dilemediği kalmış, böylece, panikle değil de soğukkanlı bir ruh hali ile yazdığını açık eden, bunun, okuyucu tarafından anlaşılmadığını düşünecek kadar insanları kendisi gibi aptal yerine koyan bir insanın yazdığı, haklı çıkmak için aklınca 4 sayfa anlatıp, kendi kendine mahkeme kurup kendini haklı bulduğu, güya, yazarken insanlardan tarafsız yargı beklediğini söyleyen ama, hakimin kendisi olduğu bir masadan olayı anlatacak kadar şark kurnazı olduğunu düşünen, tek amacı, yardım edebilecek kudrete sahip olabileceklerini hayal ettiği ama aslında numara yapan, asıl amaçları; topluluğa adını duyurmak, bonkör bir insan olduğunu göstermek, kabul görmek, saygı görmek, çevreye kendisini kanıtlamak, karşı cinsin dikkatini çekmek olan, kendisinin ise, bu şark kurnazlığına rağmen bunu henüz göremediği diğer gösteriş budalası grubun, sözde yardımsever özde ikiyüzlü ve aşağılık kompleksine sahip olan bu yüce grubun gözüne girmek adına, yazısında panik olduğunu iddia ettiği anlarda bile; utanmasa, neredeyse, kendisine fayda sağlayacağını umruğu insanların eleştirisine maruz kalmamak için, onların seveceği, daha doğrusu "kurumsal sözlük mağduru prototipi" denilen prototipe uyması elzem olan, eski nesillerce beslenmiş, alt kültürde yerini almış, insanların bir zamanlar oluşturduğu kara kaplı bakınız kitabındaki klasik ezber kalıpları ortaya saçan, örneğin, "dayak yedikten sonra eve dönerken, yoldaki sigara izmaritlerini toplayarak çöpe atıp sokakları temizledim. tüm kural ve kaidelere uygun şekilde; küçüklerimi sevip büyüklerimi sayarak, vergimi de vererek evime girdim arkadaşlar, polisi de aradım merak etmeyin" gibi, mübalağa yaparak örneklediğim cümleler yazacak kadar aşağılık bir karakter taşıyan, bencilliği hariç dikkati çeken bir özelliği olmayan, duygusuz, kimseyi düşünmeyen, çıkarı dahilinde kibar, kalan zamanlarda mahalle adamı olabilen, sözlük üzerinden metaforlaştırdığım, tüm sanal aleme hatta reel dünyamızda en yakınımıza kadar yayılmış, o yalancı mağdur kişi olsun; tıpkı, buna benzer şekilde yalanını açık edenlerin yazdığı, aşırı şekilde trajedi sosuna bulanmış binlerce, onbinlerce sıradan olay olsun, ne bileyim... mesela ekşi itiraf'ta ----artık aşk ile arasına kırmızı bir çizgi çeken---- şeftali_24 hanımefendinin, bu sene 6. kez çektiği kırmızı çizgisi olsun, kedisi, köpeği, annesi, babası vefat eden insanların; henüz acıları çok tazeyken veya değilken yazdıkları yazılarda, biz onların acıdan çaresizleşeceğini, kelimelerinin düzensiz ve çok karışık, cümle arası geçişlerinin çok kopuk olacağını, düzgün yazamadıkları ama çok şey anlatabildikleri, saf bir acının içinden süzülen satırlar okumayı beklerken; ya da, eğer kayıplarının üzerinden uzun zaman geçmişse, bir şekilde, yazan kişiye özgü olduğunu hissedebilkeceğimiz kadar tekil ve orjinal, orjinal olmasa da içten satırlar beklerken; sanki bir ünlünin teşvikiye'den kalkan cenazesinde konuşan, güneş gözlüğü kafası kadar büyük ve samimiyetsiz hanımın mikrofona üflediği ruhsuz demeci gibi yazıları ile bizi şaşırtan, muhteşem bir gramer ile, redaksiyona girmiş senaryo scripti titizliği ile yazılmış, acı sahibi bir insandan beklenmeyecek bir dkkkat ile hazırlanmış, içinde duyguya dair bir kırıntı bile olmayan metinlere imza atmayı başarmış, ölüm hallerinde bile; adı favori-kalp--yıldız-jeton-puan-rütbe-reputation gibi şeyler olan sanal beğeni ölçütlerini arzuladığını, bunun için klavye başına geçtiğini net olarak sezdiğimiz o bayağı adamın, orhan pamuk'un dediği gibi, acılar vitririni bize göstererek acıları ile övünmeye çabaladığı, merhametimizi veya sevgimizi dilenmek için acı sergisini sürekli bize açtığı o sıradan metinlere bakınca; içinde bulunduğunu iddia ettiği o acı ruh halinde dahi, yazısında ikide birde araya sıkıştırdığı, topluluğun sempatisini ve acıma hislerini aynı anda canlandıracak klişe kelimeler gördüğümüzde, mesela nedense herkesin anneanne tarafının "girit göçmeni" olduğu detayını okuduğumuzda, aniden alakasız bir yerde "yaşa mustafa kemal paşa yaşa" mısrasını görünce, ne köpeklerin toplatılmasını ne de insanların rahatsız olmasını istediği gereksiz cümlesini görünce, birden birilerinden merhamet dilemek için mübalağa olarak belirtmem gerekirse kuantum fiziği başlığında akp'yi hiç sevmediğini görünce, buna benzer milyonlarca, milyarlarca kez gördüğümüz bir "beni lütfen sevin, acılarımı sevin" altyazısı hissettiren bir cümle görünce; örneğin ölüm için konuşacak olursak; henüz insanların büyük kayıplardan, büyük acılardan sonra sanal bir iç dökme ortamına gelip, çağımızın bu yılışık, ruhsuz ve yavşak, troll bile olamayacak kadar zekadan ve estetikten uzak, sanki üzerinde sineklerin uçuştuğu, kokuşmuş bir et parçası gibi gördüğüm bu insanların, birbirine yapışık halde aynı şeyleri söyleyip durduğu, kokuştuklarının ve homojenleştiklerinin farkında olmadan sürekli bir fikir beyan ettiği bu sanal çayırlara, kopya koyunların cirit attığı bu uçsuz bucaksız kırlara, sosyal medya devlerinin web sitelerine, en yakınlarının kaybını anlattıkları en derin acılarını dökerken, bu kadar rahat olabilmelerine anlam dahi veremezken; bunun üzerine bir de bu utanç verici manzara ile karşılaştığımız, gazetelerin pazar eklerindeki öneriler tadında duran betimlemelerden geçilmeyen, sağa-sola, her kesime yılışmaya çalışan, sürekli, --aman kusura bakmayın, bu halde yanlış yazmış olabilirim-- adlı boktan özürlerle dolu anlatımında, okuyan onurlu bir insanın yüzünü kızartacak seviyede bir gurursuzlukta, abartmayı seven böyle insanların sık kullandığı bir tasvir olarak, ---dehşete düşürecek--- kadar büyük bir düşüklük ve pişkinlik ile, birilerinden, tanımadığı insanlardan minnet, sempati, sevgi beklemek gayesi ile bol bol süslediği, normal bir okuyucunun, sıradan bir insanın okuyunca sinirlenip, sanal bir puanlama sistemi için değer verdiklerinin hatırasını kirletmeye, silüetlerini kullanmaya değer miydi dediği veya aldığın ürünü satan mağaza ile savaşmak için minnet edeceğin kalabalıklar ararken, gidip de, eskiden yazdıklarından bir kısmını, geçmiş bir günün geçmiş bir ruh halinden çıkmış değersiz bir entry bile olsa, o an sana bir rahatlık vermiş olan eski entrylerini, tepki çekeceğini düşündüğün için silmeye ve merhamet dilendiğin kuru kalabalığın önünde bu kadar eğilmeye, secde etmeye değer miydi, utanmaz bir adam olduğunu, karaktersiz bir insan olduğunu kendisi biliyor mudur acaba, farkında mıdır diye içimizden geçirerek küfür bile edebileceğimiz, hatta genelde ettiğim, tüm bu yukarıda bahsettiğim, yüzde 90'ını da uyuşukluğumdn henüz anlatamadığım tüm bu insanların, bu insan modellerinin, bitmek bilmeyen ve anlatamadıkları, yalan kelimelerin acizlikle dansı olarak adlandırdığımız tüm bu sonsuz acıları ve en güzeli de hep onların olan devasa trajedileri olsun; bunlar için biz kimseye direkt olarak yalancı demedik, sahsım adına ben demiyorum, demem de. orhan bey de dememiş, merak etmeyin.

    işte bunu anladım. anladığım şey buydu.

    ben size, bozuk ürününüz için haksızsınız demiyorum. orhan abi de demez. belli olmaz o, kadı çözer. aşık olmadığınızı, ölen yakınlarınıza ya da evcil dostlara, çocuğum dediklerinize üzülmüyorsunuz da demedim. taşınırken hissedilenler de çok acıdır, çok taşındım. acı değildir de demedim, demem. orhan pamuk hiç demez. biz bu acılarınız yok demiyoruz orhan ağabey ile beraber. bu nedenle benim kafadan buluyorum onu da. biz okuyucu olarak sadece; bu acıları yaşamıyorsunuz diyoruz. acıların bile hakkını veremeyecek kadar kendinden bi haber, başkalarının bir zaman yaşadığı gerçek acılardan cımbızla örnekler alıp, trend olmuş meşhur acılardan bıçakla bir parça kesip kalıplar oluşturarak, standart bir acı çekme şablonu bulup bundan nemalanan modern zaman soytarılarısınız diyoruz. ben diyorum en azından, ki bence orhan pamuk da aynısını dedi.

    istek: uzun bacaklı edebiyat hocalarım, bağdaşıklık mı deniyordu şu bitmez uzun paragrafıma emin değilim. bunun hakkında bir şeyler soracağım boş anınızda özelden dürterseniz. şimdiden teşekkür ettim. bu teknikte notlar alıyorum bu ara onenote'a... yazar veya edebiyatçı, öğretmen, bu işe bakan-eden her tür insan kabulüm, uzun bacak şaka elbet (olsa da süper olur gerçi ama neyse) şakacıyımdır çok az. sevgiler.
hesabın var mı? giriş yap